Sağ Menu
Menü menü menü menü

melumatanbari

Oyun tanitimlari

Operation Flashpoint: Dragon Rising

Sistem Gereksinimleri
Minimum :
İşletim Sistemi: Windows XP SP 2 veya daha fazla
Ekran Kartı: Shader 3.0 (GeForce 7900 GT / 256 MB VRAM veya daha yüksek), DirectX 9.0c
Ses Kartı: DirectX Uyumlu
Bellek: 1 GB
Sabit Disk: 8 GB
İşlemci: Dual Core CPU 2 x 2.4 GHz

Önerilen :
İşletim Sistemi: Windows XP SP 2 veya daha fazla
Ekran Kartı: Shader 3.0 (GeForce 8800 GT / 512 MB VRAM veya daha yüksek), DirectX 9.0c
Ses Kartı: DirectX Uyumlu
Bellek: 2 GB
Sabit Disk: 8 GB
İşlemci: Quad Core CPU





Simülasyon türü, her zaman oynaması en zor türlerden biri olmuştur. Özellikle de shooter’larda bu zorluk daha da çok hissedilir. Kendini Call of Duty, Medal of Honor vb. oyunlara alıştırmış oyuncular için, simülasyon türünün yavaşlığı, sıkıcı gelir. Şimdi ise, hatayı affetmeyen, kahramanlık yaptırmayan bu türün, yeni bir üyesi var elimizde: Operation Flashpoint: Dragon Rising(OFDR).

Geçmişten günümüze, çıkan çoğu savaşın asıl nedeni paradır. OFDR’ın senaryosunda da bu değişmiyor ve bizi Rusya ve Çin arasındaki, A.B.D.’nin de içine dahil olduğu, bir savaşa bırakıyor. Ama simülasyon türünün kanında olduğu gibi, içinde bulunduğumuz savaşın bütün yükü bizim üzerimizde değil. Call of Duty gibi, yapacağımız bir görevi başaramazsak, savaşın kaybedilmeyeceğini biliyoruz(Ama görevi kaybediyoruz tabi ki). Bu da zaten çok büyük olan muharebe alanında bizleri birer piyon durumuna sokuyor. Oyun da bize “Sen sadece görevini yap. Gerisini diğerleri halleder.” mesajını da çok iyi bir şekilde veriyor zaten.

Evet dediğim gibi, görev haritaları çok büyük. Bu büyüklük simülasyon oyuncularını tatmin etse de, klasik shooter’lardan hoşlananları memnun etmeyecektir. Zaten oyunun genel amacı simülasyon oyuncularına düzgün bir deneyim sunmak olduğu için, bunu bir eksi olarak sayamayız. Haritanın büyüklüğü, checkpoint noktalarının azlığı ile doğru orantılı ne yazık ki. Tamam oyun iyi bir simülasyon deneyimi sunmak istiyor, kabul edilir bu ama bazen insan çileden çıkabiliyor. Çoğu yere de yürüyerek gittiğimizden ötürü, haritanın büyüklüğü iyicene can sıkıyor.


OFDR’de en küçük bir hatanız, ölümünüze sebep oluyor. En küçük derken abartmıyorum. Gerçekten de, bir anlık dikkat dağılımı ve yerdesiniz. Bundan dolayı da oyunu yavaş ve kontrollü oynamak durumunda kalıyorsunuz. Ama bu koca savaş alanında yalnız değiliz tabi ki. Yanımıza verilen ekip ile, çoğu çatışmadan yüzümüzün akıyla çıkabiliyoruz. Ekibimize çeşitli komutlar verebiliyoruz. Çatışmanın angajman kuralları, ekibin dizilişi ve hızı, sindirme ateşi gibi klasik emirlerin yanı sıra; arada bir aktif olan hava desteği ile düşmanların binalarını yıkabiliyoruz.


Eğer ola ki vuruldunuz ve ölmediniz. Şans eseri kurşun göğsünüze, kolunuza ya da bacağınıza geldi. Bu durumda kan kaybetmeye başlıyorsunuz. Eğer hemen kendinizi tedavi etmezseniz de, kısa süre içinde ölüyorsunuz. Ama kendimizi tedavi ettiğimiz zaman, tamamı ile iyleşmiyoruz. Çünkü OPDR bir simülasyon oyunu ve gerçek de ne olması gerekiyorsa o oluyor ve kurşunu yediğimiz bölgenin önemine göre oyun deneyimimiz değişiyor. Hele ki bacağınıza kurşun gelmişse, koşma şansınıızı kaybediyorsunuz. Bu da zaten zorlu çatışmalara ve uzun checkpoint aralarına sahip oyunda, iyicene zorlanmanıza sebebiyet veriyor.

OFDR lineer bir oyun değil. Bölüm başlangıcında görev noktasına bırakılıyoruz ve gerisini biz hallediyoruz. İstersek ilerdeki düşman birliği ile sıcak çatışmaya girebiliriz. İstersek düşmanları kanatlardan sararak sürpriz yapabiliriz. İstersek bir jip ile göbekten dalabiliriz(Ki bunu tavsiye etmiyorum). İstersek de yardımcı birlikler ile, düşman hatlarının arkasına sızabiliriz. Bu tamamen bizim oynayış stilimize göre değişiklik gösteriyor.


Bir de madalyonun diğer yüzü var tabi ki. Oyunun en ‘oynayışı etkileyen eksisi’, AI(Yapaz Zeka)’nın bazı durumlarda yerde sürünüyor oluşu. Düşmanlar, ekibimiz aynı yapay ‘geri’ zekalılığı paylaştığı için, oyun zevkimiz baltalanıyor. Dibine kadar gittiğim bir düşmanın umursamaz tavırlar takınması, sinirimi bozuyor. Ekibimiz de verdiğimiz emirlere cevap vermekten aciz olabiliyorlar. Çapraz ateşin altında ayağa kalkan ekip üyelerimiz var, dersem; ne dediğimi anlarsınız herhalde.

En yakın düşmanla aramızda 100-150 metre varken, çalıların arasında eğilmiş pozisyonda nişan almaya çalışırken, tek bir kurşunla ölebiliyoruz. Ekibimiz de hemen öbür dünyayı boylayabiliyor ama biz tek kurşunla yere yığılabiliyorken, ne yazık ki düşmanlar için bu geçerli olmuyor. 3-4 kurşun yemesine rağmen hâlâ ayakta olan düşmanlar, zaten oyunun zor olan yapısını iyicene güçleştiriyor. Ekip arkadaşlarımızın da yapaz zekası hiç de iyi olmadığından ötürü, oyuna alışma sürecinde her çatışmada son checkpoint’e dönmek durumunda kalıyoruz.

Oyunun online seçeneklerine baktığımızda, Co-Op özelliğini görüyoruz. Normalde oyunun senaryosunda bilgisayarın üstlendiği(Daha doğrusu, üstlenemediği) ekibimizi, gerçek insanlar üstleniyor. Görevleri teker teker arkadaşlarımızla oynayabiliyoruz. Bu tabi ki çok daha zevk verici bir oyun deneyimi sunuyor.

OFDR’ın grafiksel kalitesisine, ne iyi ne kötü denilebilir. Killzone 2, Crysis gibi oyunlarla karşılaştırılamaz belki ama günümüzün seviyesinde denilebilir. Yalnız, çevre kaplamaları daha iyi yapılabilirdi. Sesler için de aynı şeyi söylemem gerekiyor. Ama ne yazık ki seslendirme sanatçıların ortaya çıkardıkları iş hiç de hoşuma gitmedi. Bazı yerlerde karakterlerin seslendirmeleri, sanki savaşta değillermiş de beş çayındalarmış gibi yapılmış.


Normalde oyunun oynanışına bir etkisi olmayan ama değinilmesi gereken bir husus var. Oyunun yapımcısı Codemasters. Bu firmayı en son çıkan oyunları Race Driver: GRID ve DiRT’den hatırlıyoruz. Eğer o oyunları oynadıysanız, iki oyunun da menü yapısındaki benzerlikleri farkedeceksinizdir. OPDR de, özellikle DiRT’ün menü sisteminin aynısını kullanılıyor diyebiliriz. Alt menülere girdiğimizdeki geçişler ve yükleme ekranlarındaki istatistikler bile benzer. Oyundaki istatistiklerimiz gösterilmesin demiyorum(Özellikle de simülasyon oyunlarında gösterilmesi gerekir) ama tamamı ile yeni bir oyun deneyimi yaşamak için OPDR’in başına oturmuş insanların, her yükleme ekranında aklına DiRT gelmesi kötü olmuş. Daha yaratıcı fikirlerle gelinebilirdi.

OPDR, bir simülasyon oyunu. OFDR sert bir oyun. Hem de dibine kadar. Bunu ruhsuz olarak da algılıyabilirsiniz ama öyle değil. OPRD'de, Call of Duty kahramanlığı yok. Eğer oynadığınız oyunda kahraman olmayı, dünyanın sizin etrafınıda dönmesini, 20 kurşun aldıktan sonra, sipere girip iyileşmeyi seviyorsanız, bu oyun size göre değil. Ama eğer taktik yapıp ilerlemeyi, yavaş bir oyun yapısını ve zoru seviyorsanız, Operation Flashpoint: Dragon Rising tam size göre bir oyun



Call of Duty: Modern Warfare 2




Geçmişe gidelim.Yıl 2007, takvimler Kasım ayını gösteriyor. İnfinity Ward firmasının belirttiğim tarihin yaklaşık bir yıl öncesinden duyurduğu yep yeni bir Call of Duty oyunu hazırlanıyordu. Modern Savaş temalı bir Call of Duty oyunuydu gelecek olan. Gösterilen videoları, ekran resimleri ve internete sızan bilgileri ile tüm oyuncu kitlesinin ilgisi üzerinde yoğunlaşmıştı. Gösterilen video ve resimler inanılır cinsten değildi, piyasanın en iyi savaş oyunu yapımcılarından olan İnfinity Ward firması bambaşka birşey hazırlamıştı bu sefer. Modern çağda yaşanan savaşlar, olduğu gibi konsollara ve PC platformlarına taşınmış, tüm operasyonlar ayrıntılarıyla eksiksizce hazırlanmış, tüm sahnelerinde Motion Chapture kullanılmış ve tüm oyun boyunca bir an bile düşmeyen inanılmaz temposu ile gerçekle birebir savaş atmosferi hasıl olan, muhteşem görsel şölen niteliğindeki grafiklerle süslenmiş bir oyun gelimişti. Nihayetinde oyunu 2007 yılının Kasım ayında PS3, X-360 ve PC platformlarında piyasada gördük. Kapış kapış satılan, satış ve puan rekorları kıran, bu günümüzde de olmak üzere akıllardan ve dillerden bir an bile düşmeyen, savaş sever oyuncu kitlesinin gönlünde tam anlamıyla taht kuran bir Call of Duty oyunuydu bu seferki. Çıktığı dönemden itibaren, savaş FPS'leri için sınırı belirlemişti Call of Duty 4: Modern Warfare. Bir yıl sonrasında gelen Call of Duty 5: World at War'da 2. dünya savaşına adapte edilmiş bir CoD4 kopyasıydı. Fakat o bile bir CoD4 olamadı! Çünkü CoD4: Modern Warfare sınırı belirlemişti bir kere...

2009 senesindeyiz ve takvimlerimiz yine Kasım ayını gösteriyor. 10 kasım günü PS3, X-360 ve PC platformları için resmi olarak raflarda yer alacak olan Call of Duty: Modern Warfare 2'ye illegal yollardan da olsa sahip olmaya başladı kimi oyuncular. Eee kaçar mı? Belirlenen sınırda çıtayı yükseltmeye geldi Call of Duty: Modern Warfare 2. Biz de illegal sürümler ile oyuna sahip olduk ve siz PlayStation Türk okurları için oyunu değerlendirmeye aldık.

-(Asker): İt's the F.N.G. sir. Go easy on him sir, it's his first day in the regiment.

-(Cpt. Price): Right, What the hell kind of name is "Soap" eh?

Hafızalara CoD serisinin değişmez kahramanı olarak kazınan Cpt. Price'ı hatırlarsınız. İlk Modern Warfare oyununda da bizlerleydi kıdemli Yüzbaşı. Hikaye ye Cpt. Price ile gireceğim, çünkü hikayenin köklerinde tecrübe edinen askerdi o. İlk MW oynunda, ana oyundan biraz daha uzakta farklı bir bölüm vardı. Ukrayna yakınlarında ki nükleer patlamadan etkilenmiş bir kent'te Yüzbaşı MacMillan ile henüz o dönemlerde Teğmen rütbesine sahip Yüzbaşı Price'ın katıldığı sakin bir operasyon bölümüydü. Eski Sovyet Rusya düzenini kurmak için her türlü orantısız şiddete baş vuran, bağlantıları ile ortadoğuyu karıştıran Rus terör örgütü lideri İmran Zekhaev'e suikast amaçlı bir operasyondaydık. Ne yazık ki operasyondan ağır yaralı olarak kurtulan İmran Zekhaev yıllar boyunca terör eylemlerine devam etmiş, yaptığı ticaretler de yeni iş adamları tanıyarak bünyesini kuvvetlendirmiş, amaçları doğrultusunda Arap diktatörleri yanına alarak ortadoğu da tam destek sahibi olmuştu. Operasyonun üzerinden 15 yıl geçer ve artık buna dur deme vakti gelmiştir. İngiliz ve Amerikan özel timleri İmran Zekhaev ve Arap yarım adasındaki diktatör yandaşlarını yakalamak için çeşitli bölgelere eş zamanlı operasyonlar düzenlemeye başlarlar. Arap diktatörü Khaled Al-Asad, İmran Zekhaev'in kendilerine sağladığı silah ve mühimmatlar ile ordusunu güçlendirerek Amerikaya meydan okuyup Zekhaev'in amacına ulaşması için onları oyalamaya başlamıştır. İngiliz S.A.S. (Special Air Service) tim'leri ise Rus orudusu ile ittifak haline girip Zekhaev'i yakalamak için Rusya'da operasyonlar düzenlemeye başlamışlardır. Eş zamanlı yürütülen çeşitli operasyonların ardından hem Khaled Al-Asad hem de İmran Zekhaev İngiliz S.A.S. ajanları tarafından öldürülür. Bu nokta da herşey bitti sanılsa da hiç birşey beklendiği gibi gitmeyecektir. Modern Warfare 2'de de tam bu noktadan devam ediyoruz. İmran Zekhaev'in ölümünün üzerinden 5 yıl geçmiştir. Sovyet Rusyayı kurmak isteyen derin örgüt henüz dağıtılamamıştır ve büyük darbeden sonra yeni bir lider ile yapılanmaya devam etmişlerdir. Yeni liderleri ise Vladimir Makarov olarak bilinen acımasız bir teröristtir. Örgüt'ün başındaki isim, bağlantıları ile beraber çökertilmek üzere yeni operasyonlar başlatılmıştır. C.I.A. tarafından Makarov ve yandaşları arasına bir ajan yollanmıştır, ikili oynaması gereken C.I.A. ajanı ile Makarov'un diğer bağlantılarına ulaşılmak istense de örgüt bu durumu fark ederek C.I.A. ajanını kendi içlerinde yok edip dışarıya bilgi sızdırmadan bu işten kurtulmayı başamıştır.

Hikaye çeşitli entrikalar ile dünyanın bir ucundan diğer ucuna yapılan operasyonlarla çeşitli kilit isimleri yakalayarak anlatılmakta. Rusya, Amerika, Brezilya, Kazakistan ve Afganistan gibi bir çok ülke de çeşitli bölgeleri sabota edip kilit isimleri yakalamaya çalışıyoruz. Yine ABD ve İngiliz ordusuna bağlı timlerin eş zamanlı operasyonları ile anlatılıyor hikaye. CoD4'ten hiç bir eskiği olmadığı gibi, fazlası ile karşımıza çıkan bir hikaye sunumu var. Oyunun kurgusu ve yaşanan olaylara göre akışı mükemmel bir uyum içinde ilerliyor. Zaten bir askerin perspektifinden izlediğiniz bir savaş filmi olarak düşünebilirsiniz, zira oskar ödüllerine layık bir savaş filminden farkı yok CoD: Modern Warfare 2'nin.

Operasyon Başlatıldı. Savaş, Soğuk Siren Sesiyle Beraber Her Yeri Kana Buladı.

Yavaş yavaş oyunun teknik yönlerine geçelim. MW2'nin menü arayüzü yenilenmiş durumda. Üç farklı kare halinde seçenekler ve arka planında bir İngiliz askerinin bulunduğu karizma bir menü arayüzü ile karşılıyor bizi. Seçilebilir karelerde Spec-Op, Main Menu ve Mutliplayer Menü'leri bulunmakta. Ana menüden hikaye mod'un da oyuna giriş yaptığımız da ilk Modern Warfare oyununu hikayesi ve bazı sahneleriyle özet geçen bir video karşılıyor bizi. Film gibi bir başlayışın ardından CoD4'ten aşina olduğumuz uydu görüntülerinden oluşan bir yükleme ekranı giriyor. Oyuna Afganistan'da ABD ordusunun bir mensubu olarak başlıyoruz. Askeri kapmp'ta temel eğitimden geçiyoruz ve başarı oranına göre uygun zorluk seçeneği belirleniyor. Size uygun görülen zorluk seçeneğinde oynamak zorunda değilsiniz fakat MW2'de ilk oyuna nazaran daha sıkı çatışmalara gireceksiniz. Ona göre de çok çabuk ölünebiliyor bu yüzden önerilen zorluk seçeneğinde başlamanızı tavsiye ederim. Eğitime başladığınız'da askeri kamp'a bir göz atarsanız, göreceğiniz şeylere hayran kalabilirsiniz. Gerek grafikler gerekse bir askeri kamp'ta vakit geçiren askerlerin gösterdikleri faaliyetler ile kendinizi oyunun içinde hissedeceksiniz. Eğitim bittikten sonra sıcak çatışmaların habercisi olan Siren sesi duyuluyor ve apar topar tüm bölükler arabalara, zırhlı araçlara bindirilerek çatışma bölgesine gönderiliyor. İlk sıcak çatışma başladığında, çatışmanın yaşandığı bölge ve çatışmada ki gerçekçilik ile kendiniz inanılmaz bir aksiyonun içerisinde bulacaksınız. Bölge de karşı tarafa geçmeniz için korumakla yükümlü olduğunuz bir köprü var, burayı savunmak için düşman mevzilerine kurşun yağdırıyorsunuz. Çatışmalarda ki hareketlilik oyuncuyu anında içine çekiyor ve gerçek dünya ile aranızdaki algı tamamen gidiyor. Artık sadece Call of Duty ve siz varsınız...

Kontrol mekanizması önceki oyunlar ile tamamen aynı. Yine L1 hedef alma ve R1 ateş etme, L2 ve R2 taktikal ve patlayıcı bombalar atma, yönlendirme tuşları ile varsa alternatif silahları seçme, üçgen ile silah değiştirme, kare ile şarjör doldurma, daire ile yere yatma/çömelme/ayağa kalkma ve X tuşu ile de engellerin üzerinden atlayabiliyorsunuz. Ayrıca R3 ve L3 ile bıçak sallayıp depar atabilyorsunuz. Oynanabilirlik biraz daha iyileştirilmiş. Özünde eski oyunlar ile aynı ama hedef sisteminde özellikle de dürbünlü keskin nişancı tüfeklerinde göreceksiniz ki hedef almak daha uygun hale getirilmiş. Nefes tutma özelliğinin yanı sıra bu tür silahlar da hedef titremesi eski oyunlara nazaran daha aza indirgenmiş. Ayrıca yine eski oyunlardan gelenek haline gelen, hedeften hedefe sekme durumu da mevcut. Bu özelliği bilmeyenler varsa kısa bir açıklamasını yapalım: L1 tuşu ile hedef alıyorsunuz, hedef aldığınız da analog ile nişangah'ı düşman üzerine tutturmakta zorlanıyorsanız eğer, nişangah'ı vurmak istediğiniz düşmanın yakınlarına getirip L1 tuşundan parmağınızı çekip hızlı şekilde yeniden basmanız yeterli. Yani basılı tutarken bırakıp yeniden basıyorsunuz. Bu hareketi bir birine yakın hizalanmış düşmanları vururkende kullanabilirsiniz. L1 tuşuna hızlı şekilde bas-çek yöntemi ile teker teker düşmanların üzerine otomatik olarak hedef alıp onları indirebilirsiniz. Her zaman söylediğim gibi oynanabilirlikte akıcılık çok önemli bir unsur. Oyun muhteşem grafiklerine, kalabalık ve detaylı çatışma sahnelerine rağmen gayat iyi optimize edilmiş. Genel olarak 40-60 FPS arasında gidiş geliş yaşadığını tahmin ediyorum. Oyunda ciddi FPS düşüşleri olmuyor ve çok yoğun çatışmalar da yok denecek kadar az bir titreme görülüyor. FPS değerlerinin yüksek, ve bu oranda genel olarak sabit çalıştığına şüphe yok.

Bir Zamanlar Askerdik...

İlk Modern Warfare oyunun da, genel oyuncu kitlesi tarafından beğenilen ve benimsenen üç'lü vardı. Bunlardan birincisi Cpt. Price, İkincisi Gaz ve üçüncüsü ise Ssgt. Griggs. Ha bir de baştan sona Cpt. Price'ın emirlerini uyguladığımız bir ana karakterimiz vardı ki "Soap" lakaplı MacTavish. Yeni oyunda, bir zamanlar çavuş rütbeli MacTavish, Yüzbaşı olmuş ve emir veriyor. Onca çatışmaya girip sadece elini görebildiğimiz (onda da eldivenle) "Soap" MacTavish'in kanlı canlı halini görmekte güzel bir sürpriz oldu CoD severlere. Yeni oyundaki ana karakterimiz ise Sgt. Gary "Roach" Sanderson. ABD yakasın da ise ilk çatışmalardan sonra karakter değişikliği yaşıyoruz. Senaryo gereği bazı entrikalar oluyor Spoiler içerik olmaması açısından bu konulara giremeyeceğiz oynayarak görmenizi tavsiye ederim. Genel olarak yönettiğimiz karakterin ismi Pvt. James Ramirez. Modern Warfare 2'de ABD ordusu Afganistan'daki çatışmaların ardından kendi ülkelerini savunmaya geçiyorlar. Ülkede olağan üstü hal ilan edilmiş ve ABD nin Virgina kentinde uzun soluklu çatışmalara giriyoruz. Ordu sokağa inmiş durumda. İngiliz cephesinde ise Kazakistandan Brezilya sokaklarına uzanan geniş çaplı bir operasyon söz konusu.

Bu paragraf "ağır" spoiler içerir dilerseniz okumayabilirsiniz: Hatırlarsanız CoD4: Modern Warfare'in son sahnesin de Zekhaev'i öldürdükten sonra Cpt. Price'a bakıyorduk. Rus askerleri tarafından kalp masajı yapılarak hayata döndürülmeye çalışırken, o ayağa kalkmadan sahne bitiyordu. Açıkçası Cpt. Price için çok umutsuz bir durum vardı. MW2'de eski Yüzbaşı ile öyle bir yerde karşılaşıyoruz ki, hem hayatta olduğuna hem de onun için düzenlenen operasyonun büyüklüğüne şaşıracaksınız. Bir de İngiliz askerleri arasında "Ghost" lakaplı bir eleman var. Onun seslendirmesini ilk oyunda ki Gaz karakterini seslendiren kişi yapmış. (Craig Fairbrass). Gaz, CoD4'ün sonunda kafadan vurularak öldürülüyordu. Aynı ses ile başka bir askerin seslendirilmesi de saçma bir durum oluşturur... Yoksa Gaz ölmedi de tekrar aramızda mı? Çatışmalar da yüzü maskeli olduğu için onu tanıyamıyoruz, fakat Ghost diye hitap edilen bu karakterin konuşması ve seslendiren kişi de önceki oyundaki Gaz'ın ta kendisi. Bu karakter entrika bir durum oluşturuyor bu paragrafı okuduysanız daha fazla bahsetmeyeceğim merak içerisin de ilerlemek çok daha heyecanlı oluyor.

Görsel ve İşitsel Zenginlik

Ve yine Next Generation Graphic adına yakışır bir görsel ziyafet ile karşımız da Call of Duty: Modern Warfare 2. Oyunun grafikleri tek kelimeyle müthiş! CoD4 ile aynı grafik motorunun geliştirilmişi kullanılan MW2 de, ilk MW oyununa göre farklılık gösteren bir çok görsel öge var. Kaplamalar, modellemeler ve ışık gölge oyunları. Özellikle dikkatinizi çekerim ki metal yüzeyli neslenerin, silahların detaylı görünümü baştan çıkarıcı. Elinize aldığınız bütün silahları inceleyin, bol bol poligonlanmış, üzerine kat kat texture gidilmiş, ışıklandırmalar ile süslenerek profesyonelce render'lanmış olduğunu göreceksiniz. Silahlar o kadar ayrıntılı ki, şarjör değiştirirken şarjör'ü düşüren kilit çıktıntısının hareketleri bile görünüyor bazı silahlar da. Özellikle FAL Acog Sight uzun namlulu tüfekte buna dikkat edin. İlk oyuna göre bir kaç katman daha gidilmiş, ışık gölge oyunları biraz daha iyileştirilmiş ve canlı renklerle süslenmiş. Özellikle de Brezilya da geçen bölümler de arka planda bulunan dağlık alanlara bakarsanız tamamen fotorealistik grafikler olduğunu göreceksiniz. En az Ucnharted 2 deki kadar detaylı ve gerçekçi işlenmiş. İnsanlar gayet gerçekçi modellenmiş ve ilk MW oyununa göre daha detaylı çizimler ile hazırlanmış. Fizik etkileri üzerinde de daha fazla durulmuş, çarşı pazar alanlarında, sokaklar da ve iç mekanlarda geçene çatışmalar da patlayan bombaların etkisi ile ortalığa dağılan nesneler, havada uçuşan kağıtlar, patlama şiddeti ile kırılan camlar pencereler son derece ayrıntılı hazırlanmış ve o çatışmanın şiddetini hissettirmesi açısından çok güzel bir noktaya değinilmiş.

Ses efektlerinde ise durum en az grafikler kadar uçmuş durumda. Oyunun genel ses efektleri hakkında şunu söyleyebilirim: savaşın içinde hissedeceksiniz. Lâkin bu oyunu mümkünse 5+1 ses siteminde oynamanızı tavsiye ederim. Her yönden gelen silah sesleri, susmak bilmeyen telsiz raporları ve çatışma psikolojisindeki askerlerin sürekli bağırtıları insanı inanılmaz gaza getiriyor. Silah sesleri o kadar gerçekçi ki, kulanığınızın dibinde patlayan kurşunların varlığını hissedeceksiniz. Oyun'u tür olarak beğeniyorsanız eğer kendinizi tamamen kaptıracağınız bir yapım olduğu için, ses efektlerinin de etkisiyle kendinizi kaybetmeniz olası.


Karakter animasyonları ve yapay zekada da iyi iş çıkarılmış. Özellikle karakter animasyonları kusursuz. Askerlerin silah tutuşu, sağa sola bakışları ve yürüyüşleri, vuruldukları zaman tepki vermeleri. Bu adamlar resmen canlılar yaşıyorlar, adamlar da resmen duygu var vuruldukları yere göre tepki verip can çekişmeleri de görülmeye değer açıkçası. Bunu en iyi internet'e de videoları sızan, bazı kesim oyuncu kitleleri tarafından tepki gören terör-katliam bölümünde anlayacaksınız. Yüzlerce sivil'i kurşun yağmuruna tutmak zorunda olduğunuz bölümü eğer oynamayı seçerseniz, sivillerin korku ve panik içinde verdikleri tepkiler ile ağır yaralandıklarında yerde sürünerek uzaklaşmaya çalışmalarıyla hissiyat dolu bir oyun içerisinde olduğunuzu göreceksiniz. Tabi aynı durum düşmanlar içinde geçerli. Kısacası hiç bir sahnede kusurlu ya da saçma sapan animasyonlar yok. Her sahnede Motion Chapture teknolojisi kullanıldığı bariz belli. Yapay zeka da ise göze batan pek birşey yok. Düşmanlarınız genelde bulundukları siperlerden çıkmıyorlar ve eğer çapraz ateş atlında kalırlarsa uygun gördükleri deliğe giriyorlar hemen. Kalabalık çatışmalar olduğu için yapay zeka adına da çok fazla çalışma yapılması gereken bir oyun değil aslında. Zaten çatışmaların sıklığından başınızı bile kaldıramıyorsunuz, her yerden üzerinize mermiler yağıyor ve kiminle uğraşacağınızı şaşırır hale geliyorsunuz. Düşmanlar sizi büyük baskı altında bırakmasını çok iyi biliyor.

Ayrıca fark ettiğim ufak bir bug vardı. Aynı bug ilk MW oyununda da vardı. Adamların nadirende olsa havada asılı kalmaları gibi bir bug yakalamıştık CoD4'te. Fakat burada ki biraz daha farklısı, çatının tepesinde vurulduktan sonra aşağı düşerken normal, ama yere çakılışı anormal bir bug. Yere çakılırken odun gibi bir şekli vardı adam sanki kağıt parçası. Ama söylediğim gibi çok çok nadir ben bir kez yakaladım onun haricinde süreklik gösteren ve göze batan herhangi bir hataya rastlamadım.

İşletim sistemi: XP / Windows Vista / Windows 7
İşlemci: AMD 64 3200+ veya Intel Pentium 4 3.0GHz ya da daha iyisi
RAM: 512MB RAM (XP) / 1GB RAM (Vista)
Ekran kartı: Shader 3.0 veya daha iyisi 256MB Nvidia GeForce 6600GT / ATI Radeon 1600XT ya da daha iyisi
Sabit Disk alanı: 16GB

Assassin's Creed 2 - II





Ubisoft, Assassin’s Creed II ile bizleri 15. Yüzyıl’ın Venedik’ine götürüyor.

240 kişilik araştırma / geliştirme ekibinin en müthiş eseri olması muhtemel ikinci oyun, modern günümüz insanı olan Desmond’ın atalarının insanları doğradığı dönem olan 15. Yüzyıl Venedik’inde geçmektedir. Bu bilgiyi zaten önceden sitemizden edinenler, sıkı durun; yeni haberlerimiz var. Ubisoft, eteğindeki taşları bir bir ortaya döküyor.

Yeni oyunla birlikte yeni silahlar, daha zeki bir yapay zeka, nihayet iyileştirilmiş görev yapıları ve hatta Leonardo Di Vinci adında uçan bir makine bizleri bekliyor olacak. “Bu kadarı yeterli değil!” mi diyorsunuz? Pekala... O halde sizi şöyle alalım lütfen.


15. Yüzyıl...

Yıl 1476... Savaş halinde olan aileler, şehir devletler, bozulmuş ruhban sınıfı, politik entrikalar... Tüm bunların yanında insan öldürmenin ve insanları idam etmenin adeta “moda” olduğu bir dönem hayal edin. İşte böyle bir zaman 15. Yüzyıl; suikastçıların (Assassins) ve Kudüs’te çıkıp gelen şövalyelerin (Templars) birbirleriyle mücadelelerine devam ettiği bir zaman dilimi.


Daha önceden de açıklandığı gibi, Altair’i tarihin tozlu sayfalarında bırakıyorduk serinin devamında. Yeni karakterimizin ismi Ezio; kendisi soylu bir aileden gelmekte ancak ailesi hayatta değildir. Ezio ile Venedik’in kanallarından Floransa’nın devasa anıtlarına kadar birçok yeri dolaşacağız. Bakalım yeni kahramanımız Ezio, AC II’de neler yapabiliyor: Yeni oyunda Venedik’in sularına dalabilecek, nefesimizi tutabildiğimiz kadar suyun altında saklanabileceğiz. Yakınımızdaki muhafızları suya çekip hayatlarına son verebileceğiz. Yeni zıplama kabiliyetimiz sayesinde de önceki oyundan daha uzun inşa edilmiş binalara daha hızlı tırmanabileceğiz.

Adımız çıkmış dokuza, inmez sekize...


Bunların yanında çevreyle olan etkileşimimiz de önem kazanıyor. Şöyle ki; eğer çok fazla kargaşa yaratırsak ve insanların dikkatlerini çekersek kötü bir şöhret elde etme yolunda hızla ilerlemeye başlayacağız. Ancak bu “adımızın çıkması” durumunu yeni oluşan görevler sonucu düzeltme imkanımız da elimizde. Örneğin; yarattığımız kargaşa ortamındaki görgü tanıklarını ortadan kaldırabilir, insanlara rüşvet verebilir ya da “Aranıyor!” posterlerini yırtabiliriz.

Kendine özgü birçok özelliği olan onlarca silahla tanışacağız yeni oyunda. Yeni silahların yanı sıra yeni savaş tekniklerini de tecrübe edeceğiz. Örneğin; düşmanın üstüne “balıklama” atlayıp ayaklarını yerden kesebilecek, dagger ile karşımızdaki düşmanı öldürüp hızlıca oradan uzaklaşabileceğiz. Bu kadarı yetmez mi? Rakibimizin gözüne bir avuç kum fırlatıp sert bir kafa darbesiyle onu yere sermeye ne dersiniz?

Yeni oyunda çevreyle olan etkileşimimiz daha da artacak. Mesela kahramanımız, varmak istediği yere su üzerinden gitmek isterse Venedik’in kanalları Ezio’nun sandal kullanımına hizmet edecek. Bir görev örneği ile daha da açıklayalım bunu: Diyelim ki bir muhbirle görüşmeye gidiyoruz. Muhbirimizin saldırıya uğradığını gördüğümüzde kanaldaki sandalı muhbirimizi kurtarma amaçlı kullanıp sandalla çatışma bölgesinden kaçırabileceğiz. Yapımcılar, AC II’de bazen görevlerin basit bir şekilde başlayabileceğini (Bilgi alma, teslimat gibi.) ama olayların hızla bir kargaşaya sürüklenebileceğini ve sonunda birilerini öldürmemiz gerekebileceğini belirtiyorlar. Diğer türlü çok sıkıcı olmaz mıydı zaten?


Düşmanlarımızı tanıyalım

AC II’de her düşmanın kendine has özellikleri, güçlü ve zayıf yanları olacak. Düşmanlar oyun ilerledikçe farklılaşacak. Oyunun ilerleyen bölümlerinde karşılaştığımız düşmanların ilk başlardaki düşmanlara göre farklı olduğunu hissedebileceğiz. Her karakterin kendine özgü özelliği olduğunu söylemiştik. Örneğin; agile dagger kullanan düşmanlar tıpkı Ezio gibi hızlı koşabilirken -ki böylece Ezio’yu daha rahat takip edebiliyorlar- The Big Dudes’lar ise yakın dövüşlerde ölümcül olabiliyorlar. Spear Wielders’lar da Ezio’yu bulabilmek için saklanmaya elverişli bölgelere daha sık bakıyorlar

İşlemci: Dual core 2.6 GHz Intel® Pentium® D / AMD Athlon 64 X2 3800+ (Intel Core® 2 Duo 2.2 GHz / AMD Athlon 64 X2 4400+)
RAM: 2 GB Windows XP / 3 GB Windows Vista
Ekran Kartı: 256 MB / Shader Model 3.0
DirectX: DirectX 9.0 / 10.0
DVD-ROM: DVD-ROM dual-layer drive
HDD: 12 GB



Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol